Tag Archives: tedavi
Misyonumuz ve Vizyonumuz
Misyon
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesinin örnek bir akademik ünitesi olarak;
- Ülkemizi hem Ulusal hem Uluslararası alanda en üst düzeyde temsil etmek,
- Toplumun ihtiyaçlarına yönelik ve evrensel bilgiye katkıda bulunacak bilimsel araştırmalar yapmak,
- Öğrenciler,uzmanlık öğrencileri ve uzman hekimlerin eğitimine katkı sağlamak,
- Halkımızın sağlığını korumak ve tedavi etmek.
Vizyon
Kısa ve uzun dönemde;
- Bu kurumdan hizmet alan öğrenci, uzmanlık öğrencisi, araştırmacı, kurum içi ve kurum dışı çalışanlar, hastalar ve Tüm Halkımızın memnuniyetlerini yükseltmek, Ulusal ve Uluslararası alanda, özellikle uzmanlık eğitiminde ilk sırada tercih edilen kurum olmak,
- Öğretim üyesi başına Türkiye genelinde uluslararası yayın üretmede birinci sırada yer almak, Hekimlik onur ve şerefini koruyarak kaliteli hizmet sunan ve tercih edilen merkez olma özelliğini korumak ve devam ettirmek.
Alerji Polikliniği
Alerji Özel Dal Polikliniğimizde alerjik deri hastalıklarının tanı ve tedavisine yönelik hizmetler verilmektedir.
Polikliniğimizde Salı günleri sabah 8.30-12.00 saatleri dışında her gün 08.30-16.00 saatleri arasında Prof. Dr. Esen ÖZKAYA denetiminde bu bölümümüzde görevli bir asistan doktor tarafından hizmet sunulmaktadır.
Genel dermatoloji polikliniğimize başvuran hastalarımızdan alerjik kökenli hastalığı olduğu düşünülenler (kontakt dermatit, atopik dermatit, kronik ürtiker, ilaç erüpsiyonları, vb.) alerji polikliniğine yönlendirilmektedir.
Alerjik kökenli hastalığı olduğunu düşünen hastaların öncelikle genel dermatoloji polikliniğimize başvurmaları gerekmektedir.
Alerji polikliniğine yönlendirilen hastalarımızın hastalıkları ile ilgili sorgulamaları yapılmakta, gerekli tetkikleri istenmekte ve her hasta için ayrı bir dosya açılmaktadır.
Muayenesi sonucunda alerji testi yapılmasına gerek görülen hastalar kliniğimiz Alerji Laboratuarına yönlendirilmektedir.
Hastalarımız, hastalıklarıyla ilgili gerekli bilgilendirme ve öneriler hasta ve yakınlarına verildikten ve eğer gerekli ise tedavisi düzenlendikten sonra, belirli aralıklarla kontrole çağrılmakta ve izlemeleri yapılmaktadır.
Alerjik deri hastalıklarının tanısı ve analizi için ayrıntılı anamnez ve çeşitli deri testleri gerekli olduğundan Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı bünyesinde Haziran 1996’da Alerji Polikliniği ve Alerji Poliklinik Laboratuvarı’ndan oluşan “Dermatoalerji Birimi” kurulmuş ve özel dal polikliniği ve laboratuvarı olarak hizmet vermeye başlamıştır. Bu sayede hem alerjik kökenli deri hastalıklarını daha ayrıntılı olarak değerlendirme hem de çoğunlukla kronik olan ve uzun süre izlemeyi gerektiren bu dermatozları bir merkezden takip etme imkanı doğmuştur. Bu birim, geniş hasta ve test yelpazesiyle İstanbul ve Türkiye için bir referans merkezi konumundadır.
Alerji Özel Dal Polikliniğinin İşleyişi
- Alerji Özel Dal Polikliniği’nde kontakt ekzema, atopik ekzema, kronik ürtiker ve ilaç alerjileri ayrıntılı olarak değerlendirilmektedir. Hastalar, ön planda Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı Genel Polikliniği’nden, ayrıca İstanbul içi ve dışı pek çok hastaneden sevk edilmektedir.
- Hastalar polikliniğe ilk başvurduklarında yaklaşık yarım saat süren bir ön görüşme ve muayene yapılmakta, alerji poliklinik kartı açılmakta, her hastalık grubu için hazırlanmış olan özel anamnez formları doldurularak hangi testlerin gerekli olduğu belirlenmektedir.
- Sonraki aşamada hastalar Alerji Poliklinik Laboratuvarına alınmakta, doktorlar tarafından yapılması gerekli görülen deri testleri, deneyimli bir teknik asistan (uzman biolog) tarafından uygulanmaktadır.
- Testler sonuçlandığında hastalar, yeniden Alerji Polikliniği doktorları tarafından test sonuçlarının yorumu ve relevansı (klinikle uyumu) açısından değerlendirilmektedir. Gerekirse alerji bilgi kartı hazırlanmakta, tedavileri düzenlenmekte ve hastalar izlemeye alınmaktadır.
- Alerji Özel Dal Polikliniği’nin ayrı bir hasta dosyalama sistemi ve arşivi bulunmaktadır.
Nevüs (Ben) Polikliniği
Bu özel dal polikliniğimizde gerek genel poliklinikten yönlendirilen, gerekse doğrudan başvuran ve vücudunda nevüsü (ben) bulunan hastalara yönelik olarak tanı, tedavi ve özel bir görüntüleme sistemi (dermoskopi) ile izleme işlemleri yapılmaktadır.
Nevüsler (Benler) Hakkında Bilgi
Deriye rengini veren hücreler olan melanositler, bir renk maddesi olan melanin üreterek derinin renginin oluşumda önemli rol oynarlar. Derinin en üst tabakasının (Epidermis) tabanını döşeyen hücreler arasında her 5-10 hücreden birisi melanosittir.
Halk arasında ben diye bilinen nevüslerin hücreleri de melanositlerden farklılaştığı düşünülen ve melanin sentezleme yeteneğine sahip hücrelerdir. Her iki tip hücrenin ortak özelliği malign melanom (ben kanseri) gelişimin neden olabilmelidir, dolasıyla gerek insanların normal derisinden gerek önceden var olan benlerinden kanser gelişebilir.
Nevüslerin çoğu zararsızdır ve sıklıkla kahverengi veya siyah renkte olurlar. Bazıları deriden kabarık dururken, bazıları deri seviyesindedir. Çok değişken boyutlarda gözlenebilirler. Doğuştan olabildiği gibi sonradan da çıkabilirler. Görünüşlerine, renklerine, bulundukları yere veya kökenlerini aldıkları hücrelere göre farklı isimler alırlar. Önemli bölümü yaşam boyunca bir soruna neden olmazlar.
Deri ve Zührevi Hastalıklar uzmanları bu farklı tiplerdeki nevüsleri tanıma konusunda uzmanlaşmıştır.
Nevüs (ben) polikliniğimizde gerek genel poliklinikten yönlendirilen, gerekse doğrudan başvuran nevüsü (ben) bulunan hastalara yönelik muayene yapılır. Başlıca tanı koyma, hastaları bilgilendirme, çıkarılması gereken benler için cerrahi bölümlere yönlendirme ve riski olanları izleme işlemleri gerçekleştirilmektedir.
Melanom insanlarda sık görülen kanserler arasında yer alır ve deri hastalıklarına bağlı ölümlerin en önemli nedenidir. Öte yönden erken tanı konulduğunda şifa sağlanabilmektedir. Dolasıyla hangi benlerin riski olduğunun halk tarafında da bilinmesi hastaların erken aşamasa hekime başvurulmasının sağlanması ve riskli gruplarda ben muayenelerinin düzenli yapılması önemlidir. Nevüs polikliniği bu açıdan önemli bir işlev görmektedir.
Mikozis Fungoides Polikliniği
Bu özel dal polikliniğimizde gerek genel poliklinikten yönlendirilen gerekse doğrudan olarak başvuran hastalara yönelik olarak, Mikozis Fungoides ve benzeri hastalıkların tanı ve tedavisine yönelik işlemler yapılmaktadır.
Mikozis Fungoides
Mikozis fungoides bir deri lenfoması olup Deri ve Zührevi Hastalıkları uzmanları tarafından tedavi edilir. Kronik seyirli bir hastalıktır ve hastaların önemli bir bölümünde ciddi sorunlara neden olmaz ve hastadan hastaya şiddeti değişmektedir. Erken dönemde deride ince kepekli, kırmızımsı iyi sınırlı ince lezyonlarla başlar. Hastadan hastaya şiddeti değişmektedir.
Bir lenfoma tipi olmakla birlikte erken dönemde görünümü ve seyri sedef hastalığı gibi başka deri hastalıklarına benzer. Zaman içinde döküntüler kalınlaşabilir ve hastaların az bir bölümünde tümörler oluşabilir. İç organları etkilemesi çok nadir bir durumdur. Tanı konulabilmesi için çok sayıda biyopsi yapılması gerekebilir. Dolasıyla hastaların basit bir işlem olan deri biyopsisinden kaçınmaması önemlidir. Tedavisi hastalığın şiddetine göre belirlenmekte olup, lokal kremler, ışık tedavisi (PUVA-UVB) veya sistemik ilaçlar hastalığın evresine göre seçilebilir. Döküntüler tedavi ile geriler fakat nüks riski vardır. Mikozis Fungoiden sık bir hastalık olmamakla birlikte hastalar genellikle belirli merkezlerde izlenmektedir. Kliniğimiz de bulunan Mikozis Fungoides polikliniği de bu açıdan önemli bir işlev taşımaktadır.
Behçet Hastalığı
Behçet Hastalığı dünya tıp literatüründe 1937’de Türk dermatolog ve aynı zamanda kliniğimizin kurucusu olan Ord. Prof. Dr. Hulusi Behçet tarafından tanımlanan ve onun ismi ile anılan ilk ve tek hastalık
Tanımlandığı dönemde klasik triadı, oral aft, genital ülser ve iridosiklit iken bugün tüm organ ve doku sistemlerini tutan otoimmun/otoinflamatuar bir hastalık
![]() |
![]() |
![]() |
Behçet Hastalığı, İstanbul Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim dalının kurucusu olan Hocamız Ord. Prof. Dr. Hulusi Behçet tarafından 1939 yılında tanımlanmış ve Dünya’ya duyurulmuş, bir Türk hekiminin, Hocamızın ismi ile anılan bir hastalıktır. Behçet Hastalığı, ağız içi ve cinsel bölgede yaralar, deri belirtileri, göz tutulumu, orta ve büyük eklemler de ağrılı şişlik, damarlar başta olmak üzere vücuttaki tüm organ ve dokuları tutabilen, nedeni henüz belli olmayan, sistemik bir hastalıktır.
Behçet Hastalığının Nedenleri
Behçet hastalığının henüz belirlenmiş bir nedeni yoktur. Ancak hastalığı tetikleyen çevresel etkenlerin (infeksiyöz ajanlar, bakteri veya virüsler) yanı sıra genetik yatkınlık üzerinde durulmaktadır. Ailesel geçiş henüz tam bilinememektedir. Nadiren ailenin diğer fertlerinde de görülebilmektedir.
Behçet Hastalığının Belirtileri
- Ağız yaraları (Oral Aft)
Ağız yaraları, hastaların hemen hemen hepsinde vardır. Hastalığın diğer belirtileri ortaya çıkmadan yıllarca önce tek başına görülebilir. Yaralar; yanak içi, dil, dudaklar, yumuşak damak veya ağız içinin her yerinde ortaya çıkabilir. Tek veya çok sayıda olabilir. Yaraların ortası kirli beyaz/sarı, etrafı kızarık ve ağrılıdır. Genellikle 7 ile 14 gün içinde iyileşir. Tekrarlayıcı özelliği vardır ve tekrarlama sıklığı ise hastadan hastaya, hastanın tedavi almasına bağlı olarak değişir.
- Cinsel Bölge Yaraları (Genital Ülser)
Hem kadın hem erkek genital organlarında, aynı ağızdaki yaralara benzeyen ülser şeklinde ortaya çıkar. Behçet hastalarında ağız yaralarından sonra en sık görülen ve hastayı doktora götüren belirtidir.
Genellikle iyileştikten sonra yara yerinde iz kalır.
- Çeşitli Deri Belirtileri
Behçet hastalığında deriye ait belirtiler, hastalığın başlangıcında veya seyri sırasında sık görülür.
Genelde bacakların ön yüzünde kırmızı, üzerine basmakla ağrılı, düğme veya nohut gibi sertlikler (eritema noduzum benzeri lezyonlar) görülür. Bunlar nadiren de gövde kollar, yüz bölgesinde düzensiz ve dağınık olarak yerleşirler. Genişlikleri 0,5-5 santimetre arasındadır. Bu döküntüler 10-15 gün içinde, uç vermeden koyu renkli çöküklük bırakan bir leke halinde iyileşirler. Behçet Hastalarında sivilcelerden sonra ikinci sıklıkta görülen belirtilerdir. Sivilce benzeri belirtiler;
(Papülopüstüller-Psödofolikülit benzeri döküntü): Mikropsuz, cerahatli, uç veren kabarcıklardır. Görünüm açısından ergenlik sivilcesinden farklı değildir. Tek başına bir anlam ifade etmez. Bu nedenle hastalığın diğer belirtileri ile birlikte değerlendirmek gerekir. Sırt, yüz, göğüs, kasıklar, kalçalar, cinsel bölge, kol ve bacaklarda ortaya çıkabilir.
Genital bölge dışı yaralar (ülserler): Vücudun genellikle koltuk altı, meme altı, meme çevresi, ayak parmak aralarında ortaya çıkan, ağız içindeki aftlara benzeyen yaralar (Extra genital ülser) görülebilir. Bunlar Behçet Hastalığının diğer deri belirtilerine göre daha az sayıda görülür.
Paterji Testi (Derinin Özgün Olmayan Reaksiyonu): Derinin aşırı duyarlılığını ortaya koyan bir testtir. Paterji testi, hastanın önkol derisine steril bir iğne batırılarak yapılır. Test yapılan deri bölgesinde ortaya çıkan reaksiyon 24 saatte belirginleşip 48 saatte maksimum seviyeye ulaşır. Önce kırmızı 1-2 milimetrelik bir kabarıklık iken steril cerahatli sivilce haline dönebilir. Paterji testinin pozitif olması Behçet hastalarında tanı kriteri olarak kabul edilir. İstanbul Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalığı Behçet Polikliniğinde takip edilen hastaların paterji pozitifliği oranı; ilk tanı sırasında %61,3 dür.
- Göz ile İlgili Belirtiler (episklerit, konjonktivit, ön uveit, arka uveit, panuveit… vb.)
Göz tutulumunun sıklığı ve şiddeti değişkenlik gösterse de, genelde bizim hasta grubumuzda %33 oranındadır. Göz tutulması; genç erkeklerde daha sık, kadınlarda ve yaşlılarda daha seyrek ve hafiftir. Hastaların başlıca şikayeti görmenin azalması, göz çevresinde ağrı, kanlanma, gözün ışıktan rahatsız olması, puslanma, perdelenme ve siyah nokta uçuşmalarıdır.
- Eklem Belirtileri (Artrit, artralji, fibromiyalji, sakroileit… vb.)
Behçet hastalarında sıklıkla orta ve büyük eklemler; diz, ayak bileği, el bileği ve dirsek tutulur. Ayrıca el ve ayak eklemlerinde, parmak ve kalça eklemlerinde Behçet Hastalığına bağlı belirtiler olabilir. Eklem tutulması, eklem ağrısı ve eklem şişmesi şeklinde ortaya çıkar. Eklemde hareket kısıtlılığı görülürken, kızarıklığa pek rastlanmaz. Eklem tutulumu şekil bozukluğu yapmaz ve genellikle 1-2 hafta içinde kendiliğinden iyileşir.
- Damar Belirtileri (Yüzeyel tromboflebit, derin ven trombozu, arteriyel anevrizma… vb.)
Behçet hastalığında hem atardamarlar (arter) hem de toplardamarlar (ven) hastalanabilir. Ülkemizde toplardamar tutulması (tromboflebit) daha fazla iken atardamar tutulması çok nadirdir. Yüzeyel toplardamar tutulması bacakların iç yüzünde, ip gibi uzayan veya yuvarlak şişlik, kızarıklık, ağrı şeklinde kendini gösterir ve en sık görülen damar tutulmasıdır. İkinci sıklıkta derin ven trombozu (DVT) orta ve büyük venlerde ortaya çıkar. En çok bacaklarda görülür, şiddeti ağrı, yürüme zorluğu, bacaklarda şişlik biçiminde ortaya çıkar.
- Sinir Sistemi Belirtileri
Sinir sistemi tutulumu çok nadir görülür. Hastalarda devamlı baş ağrısı, ara-ara ortaya çıkan çift görme, kol veya bacaklarda uyuşukluk, kuvvetsizlik, denge bozukluğu, yürüme zorluğu, konuşma bozukluğu, unutkanlık, kişilik bozukluğu, sinirlilik, hırçınlık gibi belirtiler olabilir.
- Mide-Barsak Belirtileri
Hastalarda çok ender olarak karın ağrısı, ishal, kabızlık, iştahsızlık, bulantı, görülebilir.
- Akciğer Belirtileri
Ülkemizdeki hastalarda oldukça nadir görülür. Sürekli öksürük, göğüs ağrısı, pembe renkli veya kanlı balgam çıkarılması şikayeti ile ortaya çıkabilir.
- Üreme Sistemi
Üreme sistemini etkilemez. Hastalık genellikle gebelikte remisyona girer, yani aktivitesini kaybeder. Behçet Hastalığı seksüel yaşamı etkilemez Erkek hastalarda üreme kanalı ve torbalarda şişliğe yol açabilir.
- İşitme Denge Sistemi
Nadirdir. Genellikle nörosensorial işitme kaybı tipinde ortaya çıkar.
- Üriner Sistem
Görülme sıklığı çok nadirdir. Bel ağrısı, kanlı idrar şikayeti olabilir.
- Dolaşım Sistemi/Kalp
Çok nadir görülür.
- Juvenil Behçet
Hastalarımız arasında küçük (Çocukluk yaşta, 16 yaş ve altındaki hastalar) yaşta Behçet Hastalığı görülmektedir.
- Ailesel Behçet
Behçet Hastalarımızdan 1. derece aile fertleri, ikinci ve uzak akrabalarında hastalık görülebilir.
- İleri Yaş Behçet Hastalığı
Behçet Hastalığı 42 yaşından sonra başlayabilir veya 42 yaşından önce bazı belirtileri ortaya çıkıp 42 yaşından sonra tüm belirtileri görülerek hastalık yerleşebilir.
Behçet Hastalığının Teşhisi
Hastalık tanısı klinik belirtilerle konulur. Hastalığın tanısına özgü bir laboratuar testi yoktur. Behçet hastalığında belirtilerin tümünün aynı anda ortaya çıkması şart değildir. Bazı belirtiler hastalığın ilk yıllarında yok iken daha sonraki yıllarda ortaya çıkabilir. Behçet Hastalığı bulgularından en az ikisinin varlığı halinde, hastalığı düşündürmelidir. Behçet hastalığı tanısı konarken ağız yaralarının olması varlığı aranır. Ağız yaraları (oral aft) ile birlikte cinsel bölge yaraları, göz bulguları, deride kırmızı sertlikler, sivilceler, pozitif paterji testinin varlığı damar iltihabı gibi bulgulardan üç tanesinin bulunması hastalık teşhisi için yeterlidir.
Behçet Hastalığının Seyri
Behçet hastalığı, hastaların çoğunda selim/iyi bir seyir gösterir. Hastalığın genel karakteri; alevlenme ve düzelmelerle seyreder. Zaman içinde belirtilerinin hafiflediği veya kaybolduğu dönemler gösterir. Hastalığın erken yaşta başlaması, göz-damar ve sinir (nörolojik) tutulumun olması, yaşam kalitesini düşürür. Behçet Hastalığı tanısından sonraki ikinci önemli iş, hastanın takibidir. Organ tutulumu olup, takip edilmeyen hastalarda yaşam kalitesi düşer. Diğer sakatlık ve ölüm oranı (özellikle nörolojik ve damar tutulumunda) artabilir. Ayrıca hastalarda; sistemik veya lokal enfeksiyonların varlığı, yorgunluk/stres halleri, lokal/genel cerrahi müdahaleler, ağız mukozası/diş/diş eti hastalıkları ve ağız içi müdahaleleri, kadın hastalarda adet dönemi öncesinde ve diğer sistemik hastalıkların varlığında Behçet Hastalığı hastalık aktivasyon gösterebilir.
Behçet Hastalığının Tedavisi
Tedavi hastanın klinik belirtilerine göre lokal (haricen) ve sistemik olmak üzere iki kısımdan oluşur. Lokal tedavi; deri belirtileri, ağız içi ve cinsel bölge belirtileri, göz tutulumu ve yüzeyel tromboflebitte uygulanır. Sistemik tedavi ise tutulan organdaki belirti ve muayene bulgulara göre ağız yolu, damar veya kalçadan enjeksiyonla yapılır.